'incitmek ' kelimesi, mecazen 'Gönlünü kırmak, gücendirip üzülmesine sebep olmak' şekliyle kullanılıyor dilimizde.
Bize sorulduğunda hemen hepimiz, hiç kimseyi kırmadığımızı ola ki bilmeden kırmışlığımız varsa da bundan dolayı çok üzgün olduğumuzu söyleriz. Biraz daha ısrar edildiğinde de hak etmeyen kimseye hak etmediği şekliyle davranmadığımızı beyan ederiz.
Bizler, karıncayı bile incitmeyen insanlarız kendimize göre hep.
Nefsimizi ve karşımızdakinin nefsini incitecek her türlü hatayı görürüz hep. Bu tarz yanlışlıkları hoş görmek hatta bunları unutmak bizim tabiatımızdadır aslında. Aslında biz hepimiz, unutmayı ve yeniden kucaklaşmayı severiz. Bu hal, bizim kişiliğimizdedir.
Biz, bize göre böyleyiz ama gerçekte durum başkalarına göre böyle değil elbette. Aslında baş başa kaldığımızda da bizdeki durum böyle değil.
Bizim de uygun olmayan söz ve davranışlarımızı var. Biz de kırık döküyoruz. Kendi kendimize kabul edemesek de eksik yanlarımız epeyce var bizim de.
Kırdığımızın, incittiğimizin ahını aldığımızı biz de biliyoruz bilmesine.
Kalp kırmanın gönül yıkmanın bedelini zor ödeyeceğimizi biz de biliyoruz esasında.
Nefisimize uyup da birini kırmanın hak yemek olduğunu biliyoruz aslında biz de.
Birilerini incittikçe günü gelince bizim de incineceğimizin kaçınılmaz olduğunu biliyoruz biz de aslında.
Bir dost elde etmenin bir ömür aldığının farkındayız. Dostları incitmenin hal bilmezlik olduğunu biliyoruz biz. Özellikle dostları incitmemenin zafer olduğunun biz de farkındayız aslında.
İncitmenin olgunluktaki noksanlık olduğunu aklediyoruz tabi.
İncitilmiş gönlün kolay kolay bağışlayıcı olamayacağının kesinlikle farkındayız tabi.
Zalimlerin, gönül incitenlerin perişan hallerini görüp duruyoruz.
Dikenle gülün aynı dalda birbirini incitmeden durduklarına her an şahidiz biz.
Sözlerimizle incittiklerimizin bizi daha çok inciteceklerini bilip anlamayanımız yoktur.
Küstüğün dağın odununu kesmeyen birileriyiz biz. Kırdığımızın, incittiğimizin yüzüne bir daha bakabilmenin zorluğunu biliyoruz hepimiz.
Latifelerin latif olması gerektiğini çok iyi bilen latifleriz biz. Kinci ve incitici şakaların insanı birbirinden uzaklaştırdığını biliyor herkes.
Şüphesiz, 'İncinsen de incitme' düsturunun fakındayız kendimiz.
Kulun kula verdiğini kulun yüzüne vurmanın densizlik olduğunu biliriz biz. Densizliklerin en büyük incitici olduğunu kavramayanımız yoktur hiç.
Karşısındakinin gücenip gücenmeyeceğine bakmadan yapacağını yapan; üzen, gönül inciten, gücendiren, hatır kıracak davranışlarda bulunanlara sadece acırız biz.
Evet; incelimizin, zarifliğimizin, nezaketimizin süsümüz olduğunun farkındayız hepimiz.
Herkes böyle değil elbette. Karıncayı bile ezmeyenlerimizi elbette var; var ama…
Biraz fazla sivri dilliyiz. Acı sözlerle; dokunaklı, sert, ağır sözlerle epeyce kırıyoruz, dilimizle sokuyoruz.
Her fırsatta sözleriyle başkalarını inciten veya onlara hayli kötülük eden akrep gibilerimiz aramızda çok.
Söz ya da davranışlarımızla muhatabımızın gururunu incitiyoruz, izzetinefsine dokunuyoruz.
Yapılan iyiliği yüzüne vurarak birisini daha fazla üzüp incitiyoruz.
Karşımızdakinin eksik ve kusurlu tarafına dokunacak bir söz söylemde, söylenmemesi gerekeni söylemede, pot kırmada, çam devirmede hasılı gönül kırmada üstümüze yok maalesef.
Karşımızdakini dolaylı yoldan tedirgin etmeyi, dokundurmayı, iğneleyici laf söylemeyi çok iyi beceriyoruz.
Evet; kırıp dökmeden birbirimizi olduğu gibi kabul edip daha iyi anlamaya çalışmak, işin en güzeli.
Evet; evet, en güzeli Sabri ORAK (Aşık Hüdai) / (1940-2001)'ın çoğumuzun bildiği türküsünü yeniden anlamak gibime geliyor.
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit

Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehl-i dil isen
Sevda sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit

Gel haktan ayrılma Hakk'ı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
HÜDAİ incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit