Geçtiğimiz hafta 19 Mayıs'ı pandemi koşullarında da olsa evlerimize bayrak asarak coşkuyla kutladık.
Ülkemizi bağımsızlığa götüren yolun ilk adımı 19 Mayıs'tır.
Fakat toplum olarak bağımsız bir ülkede doğmanın ve yaşamanın kıymetini ya da Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının işgalcilere karşı başardığı savaşın muazzamlığını tam olarak anlayabilmiş değiliz.
Gerçi işgal altındaki bir ülkede yaşayanların bile yaşama hakkı için bir devlete ihtiyacı olmaması gerektiğini yıllar evvel çözmeye başladık ama gel gör ki 'fikirler kurşun geçirmez' olduğu kadar bazı zihniyetler de fikir geçirmiyor.
19 Mayıs yıl dönümünde bağımsız bir ülkede özgürce yaşamanın kıymetini Filistin'den yükselen feryatları görünce daha iyi anlıyor insan.
Ortadoğu'da özellikle Filistin'de yaşanan dramı görüyoruz. Mescidi Aksa işgal altında.
Bazı görüntüler var ki yürek dayanmıyor. Kefenlere sarılı günahsız bedenler…
Filistin'de -ekseriyetle de Kudüs'te- yaşanan her gerilimde, olayların her alevlenmesinde, onlarca masum insan atalarının yaptığı hataların bedelini ödemek zorunda kalıp işgal altında doğduğu bir ülkede ölürken, roketler konfeti gibi havai fişek gibi havada uçuşurken, bu mesele her seferinde öyle bir noktaya gelip tıkanıyor ki kimse meselenin neden tekrar alevlenmeye başladığını bile hatırlamıyor.
İsrail uzun zamandır ve planlı olarak doğu Kudüs'te ve Batı Şeria içinde yerleşim yerleri kuruyor.
Hem de dünyanın gözü önünde…
Neredeyse insanlık tarihine yakın bir süredir devam eden bu mesele için çözüm nasıl olur bilmiyorum.
Bildiğim bir gerçek var ki oda 'Büyük İsrail Projesi'!
Adı adım uygulanıyor. Görmemek için kör olmak lazım!
Bu proje bölgemizi tehdit eden sinsi bir proje.
Bu projenin önündeki en büyük engel Suriye'ydi. Şimdi ne halde olduğunu görüyoruz.
Uyanık olmamız lazım!
Arkasına ABD'yi alan terör devleti kimseyi dinlemiyor.
Kana gözyaşına doymuyor.
Düşünüyorum da öğrencilik yıllarımda böyle saldırılar olduğu zamanlarda özellikle İmam Hatip Lisesinde okuduğum dönemlerde 'Kahrolsun İsrail' diye sloganlar, İsrail ürünlerini boykot edelim cümleleri havada uçardı.
Çarşaf çarşaf İsrail ürünleri listelenirdi! Sakın almayın diyerek!
Bu arada- samimi bulmadığım- hiçbir mitinge gitmediğimi belirtmeliyim.
Gitmeme sebebimde miting sonrası Nokia cep telefonu ile arkadaşını arayıp Starbucks Coffee'de buluşup Nestle kahve içmeleri gibi bir ironiyi bildiğim için …
Böyle yaparak güya Filistin'e destek İsrail mallarına boykot yapıyorlar…Sevsinler!
İçi boş telin mitingleri, İsrail bayrağını yakmalar, protestolar bir işe yaramamış ki bugün geldiğimiz noktada ellerinden toprakları alınan, yerlerinden yurtlarından sürülmüş aile gerçekleri hala yaşanıyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın son basın toplantısında gösterdiği Filistin haritası bu acı gerçeği gözler önüne serdi.
1947 de diyalog ve hoşgörü masallarına inanan Yaser Arafat'ın dedesini verdiği tavizlerin acı faturasını bugün torunları, can vererek, doğduğu topraklardan sürülerek ödüyor.
Biraz geriye doğru gidip incelediğimizde Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru İngiltere, Filistin'de bir Yahudi ülkesi kurulabilmesi hakkında bir mektup yayınlar.
Bu mektuptan sonra başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok köşesinden Filistin'e göç eden Yahudiler bölgedeki yerleşik halklardan toprak satın almaya başlar.
Sorunda burada başlar zaten…
Yerel halkın daha aklı başında olanları 'bu işin sonu parlak değil' diye ciddi sesler çıkarsalar da genelinin bu ticarette içi rahattı ve toprak satışı devam eder. Planın arkasına İngiltere vardır.

İngiltere İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Filistin'den çekilince, Yahudi konseyi İsrail devletinin kurulduğunu ilan eder.
Filistinliler yerini yurdunu bırakıp komşu Arap ülkelere iltica eder.
Daha sonra tarihte 'Altı gün savaşı' olarak bilinen savaş sonrasında İsrail sınırlarını altı günde 2,5 kat genişletir ve Kudüs'ü de ele geçirir.
Bakınız burası ilginçtir!
Bazı İsrail'li askerler Kubbet'üs-sahra'ya bayrak asacak kadar olayı ilerletir. Bunun üzerine dönemin Türk başkonsolosu Ali Refik İleri'nin aracıyla Harem-i Şerif'in önüne gittiği ve 'siz Araplarla savaşıp yendiniz. Burası sadece Araplara ait bir mescit değil, bütün Müslümanlarındır. Eğer o bayrağı indirmezseniz bunu savaş sebebi sayarız.' İçerikli bir konuşma yaptığını, birkaç saat sonra bayrağın indirildiği tarihi gerçektir.
Bazı kesimler Filistin için bize karşı 'Sözde Ermeni Soykırımı'nı tanıyan, Kıbrıs Meselesi'nde Rumları destekleyen, Doğu Türkistan sorununda Çin'lileri destekleyen ülkedir.' Dese de imanım ve vicdanım bunun tersini söylüyor.
Neticede yıllardır elimiz kolumuz bağlı olarak sadece içi boş sloganlarla destek (!) olduğumuz İsrail zulmü altında inleyen, ıstırap çeken Müslümanların yaşadığı ülke Filistin…
Düşündükçe yazıyor, yazdıkça yüreğim kanıyor…İçim sızlıyor!