Herkesin herkese ihtiyacı var. Herkesin herkese borcu olabilir. Herkes; birinden, birilerinden alacaklı olabilir.
Herkes, herkesle yardımlaşmalı, yardımlaşabilmelidir. İnsanların birbirleriyle yardımlaşma yollarından biri de borç alıp vermedir. Hani demişler ya 'Aslan da fareye borçlu olabilir.'
Öyle ya da böyle herhangi bir şekilde borç alırız, borç veririz.
Alırken doğru kişiyi seçebilmek kadar öderken de doğruluğumuzdan taviz vermemek gerekiyor.
Aldığımızı ödeyemediğimiz, verdiğimizi alamadığımız da mümkün olabiliyor bu hayatta. Borç alsak da borç versek de o konuyla ilgili herhangi bir şeklide sıkıntılar yaşıyoruz ister istemez.
Borçlu olmadığımız anlardaki mutluluklarımız, keşke artsa.
Keşke borç sıkıntısı çekmesek...
Borçla geçindikçe bağımsızlığımızın kaybolduğunu bilebilsek keşke...
Olabiliyorsak, elimizden geliyorsa ne borçlu ne alacaklı olalım.
Borç harç yaşasak da hayatın güzelliğini, değerini önemini bilelim. Harcamalarda ölçüyü kaçırmamaya dikkat edelim yeter.
'Borç, yiğidin kamçısıdır.', 'Borç yiyen kesesinden yer'; dense de sorumluluk da vebal de borçludadır.
Borç, borçlu dendiğinde aklıma hep şu kıssa gelir:
'Geçmiş zamanlarda bir kadızade varmış. Bu kadızadenin birinden uzun süredir alacağı varmış. Bir türlü alamıyormuş parasını geri. Sonunda çareyi kadıya gitmekte bulmuş. Kadının huzuruna çıkmış borçlu ve alacaklı. Ve sormuş kadı, borçluya: 'Neden ödemiyorsun borcunu?'
Borçlu cevaplamış; 'Ben parayı bulduğumda alacaklıya ulaşamıyorum. O bana ulaştığında da param olmuyor. Bu yüzden de bir türlü ödeyemedim.'
Ve sonuçta kadı kararını vermiş:
'Alacaklının hapse konmasına, borçlunun parası olduğunda hapse gidip ödemesine…'
Bu işin özeti bu işte.
'Allah millete, millet devlete, devlet bana, gönlüm olur aklıma düşerse ben de size…' sözü de bir başka ödeme şekli.
Ha bu arada bazı kaynaklarda Nasreddin Hoca'ya da mal edilen aşağıdaki fıkrayı da unutmayalım:
'Borcunu bir türlü ödemeyen adama alacaklı, son bir kere şans verip durumu nasıl çözeceğini sorar. Borçlu, karşıdan gelen koyun sürüsünü işaret ederek 'Yola diken ektim. Dikenler çıkacak. Koyunlar buradan geçerken dikene takılan yünlerini toplayıp satacağım. Paralarını esnaftan alacağım. O zaman size öderim' der.
Bütün bunlar iyi hoş da borç almanın, borç altına girmenin, borç etmenin, borcu gırtlağa çıkarmanın, borç yapmamanın, borç yemenin, boğazına kadar borca girmenin/borca batmanın zorluğunu çok çok iyi bilmek gerekiyor değil mi!
Borçlu olmamak en iyisi değil mi!
Ayağımızı yorganımıza göre uzatıp kendi yağımızla kavrulmak en güzeli değil mi!
Allah'a can borcundan başka borcumuzun olmaması en güzeli değil mi!
Ailenin ve dostluğun düşmanı olan borcu, en kötü yoksulluk olan borcu, ömür törpüsü olan borcu hayatımızdan çıkarmış olmak, güzeller güzeli değil mi!
Dilencilik etmekten pek de farklı sayamayacağımız borç almayı unutmuş olabilmek, ne güzel değil mi!
Borcumuzu kapatalım. Borcumuzu vermeyi geciktirmeyelim, alacaklıyı oyalamayalım, işi savsaklamayalım.
'Borç ödemekle, yol yürümekle tükenir.', 'Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.' 'Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek' hesabı işte.
Hadi, ödeyelim. Zaman dar.
Bakın atasözümüz ne güzel diyor bakalım hele bir:
'Borcunu veren varlanır.'