Özlem Akdoğan, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu, bu haftaki konuğumuz oldu. Sahnede yaşadığı ilginç anıları, kendisi üzerinde etki yaratan oyunlar hakkında bilgi veren başarılı isim Özlem Akdoğan, her yeni oyunun Eskişehir’e yeni hikayeler kattığını söyledi.

1- Özlem Akdoğan kimdir?
Doğma büyüme Ankaralıyım. Tiyatroya Ankara Sanat Tiyatrosu'nda başladım. AST'ta ve Ankara Devlet Tiyatrosu'nda küçük görevler aldığım yıllarla süren eğitim hayatım 2003 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan mezun olmamla tamamlandı. Aynı yıl, Eskişehir Şehir Tiyatroları'nda çalışmaya başladım.

2- Rol aldığınız oyunların hepsinin sizin için kıymetli olduğunu tahmin ediyoruz, içlerinde oynamaktan özellikle keyif aldığınız bir oyununuz var mı? Varsa oyundan ve rolünüzden biraz bahseder misiniz?

Oynadığım tüm oyunların benim için ayrı ayrı önemleri var. Oyunculuk mesleğinde bir okuldan mezun olursunuz ama öğrenmeye devam edersiniz, mecbursunuz buna. Gelişebilmek, yaratıcı alanlarınızı açabilmek, belki de hiç bilemeyeceğiniz hayatların hikayelerini anlatabilmek için öğrenmeye devam etmelisiniz. İdeal olandan bahsediyorum tabii ki. O yüzden her oyunun bir önemi var tabii. Ama 2005 yılında oynadığımız 'Ocak' oyunundaki Safiye'yi ve o sıcacık ailemizi unutamam. 'Azizlikler''de ülkenin tarihindeki tekerrürü, 'Troyalı Kadınlar''da 'Savaşın kazananı olmaz!' diye bağıran tüm kadınları, 'Gölge Ustası''nda özel eğitime gereksinimi olan çocuklarla ilgili aldığımız geri dönüşleri, 'Memleketimden İnsan Manzaraları'nda Anadolu'yu... Sadece oynadığım rol üzerinden anlatamadım ama benim için böyle. Çalıştığım bir rolü sonradan hatırlamak hikayeyle, yönetmenle, anlatım biçimimizle, paylaştığım sahne arkadaşlarımla ve seyircimizle bütünleşip tamamlanıyor.

3- Oynadığınız oyunlar sırasında sahnede başınıza gelen ilginç (komik, dramatik...) bir anınız var mı? Sahnedeyken rolünüzü unuttuğunuz oldu mu?

Daha önce bahsettiğim 'Ocak' oyununu oynadığımız günlerden birini yıllardır hiç unutmuyorum. O akşam her zamanki gibi ekipçe tiyatroda oyun için hazırdık. Oyuncular kuliste, sahne tekniğinden sorumlu arkadaşlarımız sahne arkasında bütün hazırlıklarını yapmış, oyunun başlama anonsunu bekliyorduk. 'Oyunumuzun başlamasına 5 dakika kalmıştır!' anonsuyla o gün hepimiz dekorun arkasındaydık ve bir arkadaşım bir diğerine bir şey söylemek için yürürken ayağı dekora takıldı, dönerken bir daha takıldı, sonra tekrar aynı yere takılınca bizim sinirlerimiz bozuldu ve gülme krizi başladı. Çok sessiz olmanız gereken bir anda...Bu arada oyun da başladı, sahnelerimizi oynuyorduk ama içimizdeki kahkahalar susmuyordu ve birbirimize güçlükle bakabiliyorduk. Sonra oyunun kritik bir anında yere vurulan bastonun kırılması, kafeste duran canlı kuşumuzun bir yolunu bulup kaçması ve oyun boyunca salonda ötüp uçması, o günün tuzu biberi olmuştu.

4- Eskişehirlilerin tiyatroya olan merakı hepimiz tarafından biliniyor. Sizce buradaki en önemli etken nedir?
Seyircimize, bahsettiğiniz ilgi için teşekkür ederek başlayayım buna. Ben alışkanlık ve gelenekten bahsetmek istiyorum. Eskişehir'in tiyatro tarihi Eskişehir Şehir Tiyatroları'yla başlamıyor çünkü, Cumhuriyet'in ilk yıllarında başlayan aydınlanmacı, eğitici sanat hareketleri tabii ki burada da var, topluluklar kuruluyor, Ankara ve İstanbul'dan eğitmenler bulunuyor ve yıllar sonra bu çabalar şehrin kendi tiyatrosunu oluşturuyor. Yerel yönetimlerin her zaman desteğini alamasa da, tiyatroyu halk unutmuyor. Eskişehir'e Ankara ve İstanbul'dan sürekli turne oyunları geliyor. Konservatuvar açılıyor, oradan eğitim alanların kurduğu tiyatroyla Eskişehirli gençler tekrar tiyatroyla iç içe oluyor. Bunların hepsi, ayrı ayrı, çok daha detaylı hikayeler aslında ama kısaca bakıldığında bile şehirde tiyatro alışkanlığının yaratılması için çok insanın emek vermiş olduğu görülüyor. Biz de aldığımız yerden geçmişteki herkesin emeğine yakışır yeni hikayeler kurmaya çalışıyoruz.

5- Bu günlerde hangi kitabı ya da kitapları okuyorsunuz. Okuduğunuz kitaptan biraz bahseder misiniz. Okumamız için bize önereceğiniz kitaplar var mıdır?

Ben genelde kitap okurum, her tür okurum, aynı anda birkaç tane okurum. Öyle okuma zamanım yoktur, gündüz de okurum gece de okurum. Bu süreçte de zaten elimde okunmamış çok kitabım vardı, onları bitirmeye çalışıyorum. Şu an elimde Erdal Öz- Defterimde Kuş Sesleri var. Bir anı kitabı, hepimizin yakın tarihine dair can yakan ve gülümseten hikayelerle dolu. Önce okuduklarımdan Ferit Edgü- Hakkari'de Bir Mevsim de çok tavsiye edebileceğim bir roman. Hiç tanımadığı bir coğrafyaya, dünyaya, hayatlara sürülmüş bir yazarın hikayesi.

6- Bir çoğumuzun evlerimizden çıkamadığımız bu dönemde evde vakit geçirmek için izleyebileceğimiz film, dizi ya da müzik türlerindeki önerilerinizi alabilir miyiz?

Bugünlerde evinden çıkmak ve çalışmak zorunda kalan herkese kolaylıklar dileyerek teşekkür edeyim önce. Sonra da ben sevdiklerimi söyleyeyim. Bu süreçte izleyip etkilendiğim 'Unorthodox' isimli bir dizi oldu; bilmediğimiz bir dünya gibi görünen ama bize oldukça tanıdık bir hikaye.En sevdiğim filmlere gelince; Nadine Labaki filmlerini çok severim, 'Peki Şimdi Nereye?' herkesin izlemesini isteyeceğim bir film örneğin. Geçenlerde çok sevdiğim ve yıllardır izlemediğim bir filmi yeniden izledim mesela: Büyük Balık (Big Fish) Tim Burton filmidir, eski falan demeyin izleyin bence.

7- Sağlığımıza öncelikle ve özellikle dikkat ettiğimiz bu zor günlerde beslenme alışkanlıklarınızda bir değişim oldu mu? Hazır fırsat varken mutfağa girip kendimi 'mükafatlandırayım' diyerek yaptığınız sevdiğiniz bir yemek var mı?
Ben genelde düzgün beslenmeye çalışırım, alışkanlıklarım da sağlıklıdır yemek konusunda. O yüzden bugünlerde yediğim şeylerde çok büyük bir değişim olmadı ama hareketsizlik yüzünden kilomda biraz değişiklik oluyor olabilir. Onun da geçici olduğunu düşünüyorum, olmazsa evde egzersiz şart. Özel olarak mükafatlandırmak için yaptığım bir yemek yok ama sevdiğim yemeklerin bir kaç tanesini birden yaptığım oldu.