Dostluk ana temasında çok önem arz eden ama bana göre yaşadığımız gelişim/değişim sürecinde unutulmaya yüz tutan çok önemli bir kavram dostluk.
Gerçek dostluk nedir? Tanımı tarifi varmıdır? Yoksa kişilere göre değişir mi? Benim bildiğim dost can olandır. Can bilendir. Sevincimi paylaştığımda onu çoğaltan, sıkıntılarımı anlattığımda onların ağırlığını benimle birlikte yüklenendir dost. Ağlamak istediğimde yaslandığım omuz, eliyle gözyaşımı silendir. Gözlerinin içine sımsıcak bakıp aldırma bunlar hayatın cilvesi diyerek duyduğu acıyı kendi içine atıp seni avutma telaşına düşendir dost.
Çıkarsızdır, yanında olmaktan menfaat sağlamayı düşünmez. Karşılıksızdır, ne verdiklerinin hesabını tutar ne de bir gün bunları yaptım diyerek yüzüne vurmayandır.
Kısacası Dostluk yeri geldiğinde gül uğruna dikeni tutmaktır. Sözü fazla uzatmadan güzel bir
dostluk örneğinin sergilendiği bir öykü ile Bitirelim.
Bir hastane odası iki yatak ve hayatla ölüm arasındaki çizgide yaşamdan yana kalmaya çalışan iki kalp hastası. Yataklardan biri pencere önünde diğeri duvar dibinde. Pencere önündeki sabahtan akşama kadar pencereden dışarı bakıp seyrettiklerini duvar dibinde bir şey görmeden, aynı kaderi paylaşan bir şey görmeyen hasta arkadaşına anlatıyor!
-Bugün deniz dünden daha durgun. Rüzgar hafif esiyor olmalı. Beyaz yelkenliler denizde belli belirsiz ilerliyorlar kuğu gibi süzülüyorlar. -Park mı? Ha, park henüz tenha. Salıncakların ikisi dolu ikisi boş. Geçen haftaki sevgiller yine geldiler. Elleri birlerinden hiç ayrılmıyor. Şimdi erkek kızın saçlarını okşuyor,ne kadar birbirlerine yakışıyorlar.
-Erguvanlar bugün çıldırmış öyle bir çiçek açmışlar ki etraf mora boyanmış. Erikler desen keza, tepeden tırnağa beyazlar giyinmiş. İşte parkın neşesi çocuklar geldi. Ellerinde rengarenk balonlar var ah kardeşim görmelisin.
Bu böyle sürüp giderken her gördüğünü anlatıp dururken ansızın bir kalp krizi geçirir pencere kenarındaki. Duvar dibinde düğmeye bassa doktoru çağırabilir ve belki de arkadaşı kurtulabilir. Ama yapıyor işte şeytan karışıyor işine. Arkadaşı ölürse pencere kenarı boşalacak ve kendisi oraya geçecek. Bugüne dek kulaklarıyla duyduğunu gözleriyle görecek ve duvar dibindeki düğmeye basmaz ve arkadaşı ölür. Ertesi gün duvar dibinde olan yatağını pencere kenarına taşırlar.Beklediği an gelmiştir artık yattığı yerden pencereden dışarı bakar Dışarıda kapkara bir duvar işte hepsi bu kadar.
Tıpkı Mevlana'nın dediği gibi, Dost matematiksel olmalı, sevinici çarpmalı, üzüntüyü bölmeli, yarını toplamalı, kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı saptamalı ve her zaman büyük parçalardan daha büyük olmalı, işi bitince seni bir tarafa atmamalı. Mevlana dostu böyle tarif etmiş dizelerinde.
Gerisi bize kalmış tabii ki.