Salgının hızının artması, buna karşın insanların işlerine gitmek zorunda bırakılması, Bakanlığın vaka-hasta ayrımı ile süreci yönetirken sıklıkla kullandığı şeffaflık ve dürüstlük ilkesine duyulan güvenin kökten sarsılması derken kendimizi tekrar Mart ayının ortasındaki kaygı ve korkuların ortasında bulduk. Bu sefer iş biraz daha karışık çünkü Nisan ayı başlarında salgınla mücadele kapsamında alınan önlemlerde duyulan güven bugün yerini tamamen tersi bir duyguya bırakmış durumda. gerek ekonomik gerekse sağlık politikaları açısından herkes oldukça kaygılı durumda.

Doğal olarak da kimse günlük hayatın genel sorunları ve taleplerine tam olarak yoğunlaşabilmiş durumda değil. Her ne kadar Odunpazarı'nda yeni bir 'Barlar Sokağı açılacak' algısı ile teyakkuza geçilip toplumun belli bir dinamiğini tekrar bir araya getiren bir süreç yaşansa da gerçek sorun ve gündemler tam olarak ele alınamıyor. Her sorun ve sıkıntının karşılıklı suçlamalar yapılmadan diyalog ile çözülebileceği gün gibi ortadayken algılar yaratıp konunun üzerine ithamlarla gidildiği zaman sürecin nasıl da çözülmediğini gayet iyi deneyimlediğimiz içinOdunpazarı'nda içkili mekan ruhsat konusunun da tatlılıkla çözüleceğine inanıyorum.

Salgından bu yana yaşanan onca sorun olduğu halde 'İçkili mekan ruhsatı' için sokağa dökülenleri de işin açıkçası kutluyorum. Amacın üzüm yemek mi bağcıyı dövmek mi olduğu gibi hususlar üzerinde çok durmak istemiyorum çünkü o konuda birçok meslektaşım benim yerime de yazmış oldular. Onların sorularının çoğuna da imzamı atıyorum. O soruların cevabını verdikleri anda da samimiyetlerine herkes inanacaktır zaten.

Salgın ile mücadele ederken yaşadığımız Odunpazarı'nda içkili mekan ruhsatı gündeminin yanı sıra yine hemen hemen aynı çevrelerden yükselen Yılmaz Büyükerşen antipolitikasını da görmemiş değiliz. Büyükerşen'in son meclis toplantısında Mustafa Birsen ile girdiği karşılıklı diyalogdan yola çıkıp Büyükerşen'i eleştirmeleri ve yarattıkları algı da salgını bize kısa bir süreliğine unutturdu. AK Parti'nin önemli isimlerinin bile Büyükerşen'i kınadığı bir ortamda CHP'li bir çok önemli ismin de sessiz kalması dikkatlerimizi çekmedi değil. Onlar ya konuyu tam olarak kavrayamadılar, ya da onların gündemi hala salgındı. CHP'nin önde gelen bir kaç ismi de çıkıp 'Birsen'in Büyükerşen'e kullandığı üslubu kınıyoruz' demedi. Ancak buna rağmen her zaman olduğu gibi Büyükerşen'e en büyük desteği yine halk verdi.

Bu gündem de öyle havada kaldı.

Salgın ile birlikte Odunpazarı içkili mekan ruhsatı ile Büyükerşen'in 'üslubunun' eleştirilmesi dışında resmen 'slowcity' hüviyetine bürünen Eskişehir'in oysa ki o kadar çok talebi ve çözülmesi gereken sorunu var.

Örneğin adı çevreyolu olan ama kendini merkez yolu olarak gösteren o yol ne olacak?
Örneğin Karapınar için TOKİ, mahkeme kararı ile yetkinin kendisinde olduğu belirtildiği halde bu sorunu çözmek için topu hala belediyeye atıp duracak mı? Yetki belgesini verecek mi?
Örneğin deprem için belirlenen bu toplanma-barınma yerleri zamanında neden imara açılmış? Bunun üzerine gidilmeyecek mi?
Örneğin küçük sanayi ne olacak? Bu konuda adımlar atılacak mı? Ya Gündoğdu sorunu gene böyle bekleyecek mi?

Ne düşünüyorsunuz sevgili Eskişehirliler?
İçkili mekan istemiyoruz, Hocayı kınıyoruz (!) da bu konularda neler düşünüyorsunuz?