Vaiz Aydın Yılmaz'ın yazısı...

İhsan; hem Kur'an-ı Kerim hem de hadislerde geçmekte olup, kulluk şuuru ve bir davranışı en güzel biçimde yapmak anlamına gelmektedir. İslam inanan kişinin ihsanla kulluk etmesini istemiş, başta ebeveyni olmak üzere tüm insanlarla ilişkilerinde ihsan ile davranılması gerektiğini belirtmiştir. Yaptığımız ibadetler, gönüllerimizin huzur ve mutluluk kaynağı, maddî ve manevî sıkıntılarımızın ilacı, Yüce Allah'ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin şükrünün bir karşılığıdır. İhsan ise ibadet ve kulluğun sadece Allah'a mahsus olduğunu ve Yüce Allah'ın bizleri her an gördüğünü unutmadan yaşamanın, Rabbimizin bizimle beraber olduğunun şuuruna erişebilmektir. İhsanın diğer bir anlamı da, amellerdeki ihlas ve sorumluluk bilincidir. Buna göre ihsan, kişinin kulluk görevini yerine getirirken, Yüce Allah'ın kendisini gördüğünü, davranışlarını denetlediğini hissetmesidir. Gerçek ihsana ulaşanlar yaptıkları her şeyi, Yüce Allah'ın kendilerini görüp gözettiğinin farkında olarak, bütün hayatını samimi bir ruh ve ihlas anlayışında yaşarlar. Çünkü ihsan; 'Biz insana şah damarından daha yakınız.' (Kaf/16) buyuran Rabbimizin bize bizden daha yakın olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamaktır. 'Her nerede olursanız olun, Allah sizinledir. Her ne yaparsanız Allah onu görendir.'(Hadid/4) ayetinde ifade edildiği gibi, Rabbimizin yapıp ettiklerimizden haberdar olduğunu bilmektir. Bir gün Efendimiz (sav), ashabıyla sohbet ederken kimsenin tanımadığı bir şahıs gelerek bazı sorular sordu. Allah Resulünün gelen şahsın Cebrail olduğunu bildirdiği ve Cibril hadisi diye meşhur olan olayda, gelen zat Peygamberimize 'bana ihsanı anlat' dedi. Peygamber Efendimiz de (sav) 'İhsan, Allah'ı görüyormuşçasına kulluk etmendir. Çünkü sen O'nu görmesen de O seni görmektedir.' karşılığını vermiştir. (Buharî, 'Tefsîr', 31/2) Yine Hz. Peygamber 'Allah, her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir.'' (Müslim, Sayd ve Zebaih, 57) buyurarak ihsanı hayatın merkezine yerleştirmiştir. İhsan; kulluk bilinci ve bunun sonucu olan güzel davranışlardır. Kulun her an Allah tarafından denetlendiğini bilmesidir. Mü'minin başta annesi ve babası olmak üzere diğer insanlar karşısındaki sevgiye dayalı özverili tutumudur. Öfkeye hakim olma, affetme, hoşgörü, Allah'ın emir ve yasaklarına uyma, zorluklara katlanma hususunda gösterilen sabırdır. Ahlaklı insanın içinde daima başkalarına iyilik etme isteğidir. İhsan; Allah ile sağlam bir bağ kurma, O'nun her an bizi gördüğünün şuuruna varmadır. Hesaba çekilmeden önce, kendini hesaba çekmektir. Zikredilen ayetler ve hadisler ışığında diyebiliriz ki, merkezinde ihsanın yer aldığı iman, İslam ve ahlak anlayışı bizlere hem dünya hem de ahiret mutluluğu getirecektir. Rabbimizin daima bizlerin yapıp ettiklerini gördüğünü unutmayarak ve daima Rabbimizin bizimle beraber olduğu düşünceyle, Allah'ı görüyormuş gibi ibadet ve kullukta bulunmak durumundayız. Rabbimizin gözetiminde olduğumuz bilinciyle yaşayıp, O'nun rızasını kazanmaya çalışmak, bizim için en önemli gaye ve en büyük paye olmalıdır.
Günün Duası:
Peygamber (efendimiz s.a.v.) yemek yedikten sonra şöyle dua ederdi: 'Bizi doyuran, içiren ve bizi Müslümanlardan eyleyen Allah'a hamdolsun.' (Ebu Davûd, Eti'me', 53)

Ölünün arkasından ağlamak ve yas tutmak caiz midir?
Ölüm acı bir olay, insan da acıklı olaylar karşısında acısını yansıtan bir varlıktır. Ölüm sebebiyle bir insanın üzülmesi, hüzünlenmesi, kederli bir hal alması normaldir. Hatta acısını açığa vurup sessizce ağlaması ve gözyaşı dökmesinde bir sakınca yoktur. Peygamberimiz de oğlu İbrahim'in, kızının ve kızının çocuğunun vefatlarında bizzat gözlerinden yaşlar akıtarak ağlamış; kendisine, ağlamayı yasakladıkları hatırlatılınca, bunun yasak olan ağlama şekli olmayıp, gözyaşı dökmekle Allah'ın azap etmeyeceğini, ancak mübarek diline işaret ederek onunla azap edeceğini belirtmiş ve eklemiştir: 'Muhakkak ki ölü, ailesinin üzerine bağırıp çağırmasıyla azap duyar.' (Buharî, Cenaiz, 43) Bu hadis-i şerif ölü için ağlamakta mahzur olmadığını, ancak Allah'ın takdirine karşı çıkmanın ve cahiliye döneminde olduğu gibi yaka-paça yırtarak ağlamanın doğru olmadığını beyan etmiştir. Nitekim Resulullah'ın, bebek iken vefat eden oğlu İbrahim'in ardından gözlerinden yaşlar akıtması, sonra da '…göz ağlar, kalp üzülür, fakat Rabbimizin razı olmayacağı söz söylemeyiz' (Buharî, Cenaiz, 32, 42, 43) buyurması bu konuda müminler için bir örneklik teşkil eder.