ÖZCAN TÜRKMEN

'Bir şeyi, bir olayı olduğundan büyük veya çok göstermeye', 'mübalağa' diyoruz. 'Abartmak' eylemi de 'mübalağa etmek' kavramıyla karşılanıyor dilimizde.
Neleri, niçin abarttığımızın, bu abartının atında neler yattığının farkına varamıyoruz çoğu zaman.
İnsanız işte…
Abartmanın bir hastalık olduğunu söylesem, bu hastalığın kimlerde olduğunu, nasıl olduğunu hepimiz hemen biliriz. Biliriz bilmesine de kendimize yaklaştırmayız hiç.
Hemen her fırsatta hepimiz, hayatın abartısız ve gerçekçi yaşanması gereğini savunuruz.
Hayatta belli ve başarabileceğimiz bir amacımızı belirlerken abartılı olmamaya kesinlikle dikkat ettiğimizi dillendiririz.
Bizi başarıya ulaştıranın, başarımızı pekiştirenin ayakları yere basan hedeflerimiz olduğunu söyler dururuz.Söyleriz söylemesine de abartmadan da duramayız hiç. Niçinini pek kestiremesek de neleri abarttığımızın farkındayız aslında.
Kendine güvenen, kendine saygı duyan herkes; duygu ve düşüncelerini olduğu gibi, abartmadan ortaya koyar. Karşısındakine sevgi ve saygı duymayan da abartılı, yapmacık davranış(lar) sergiler.
Gelin bu abartıların neler olduğuna, bunların nasıl olduğuna biraz yakından bakalım hele:
Aşırı ilginin belli bir zaman sonra hepimizi sıktığı aşikar değil mi. Bu yüzden kişi ayırt etmeden aşırı ilgiden uzak durmak gerekiyor.
İyide ve iyilikte de aşırılığa kaçmamak lazım. Hayatımızın her alanında aşırı olan, zaten, iyi değil ki. İşte bu yüzden yorumlamalarımızda abartıya kaçamak işin doğrusu…
Aşırı beslenme iyi değil.Kendimizi, çevremizi; yaşayışımızı fazla abartmak, hiç de iyi değil.
Aşırı tevazuu da gurur gibi tehlikeli... Buradan hareketle stresi azaltma yollarının başında aşırılıktan uzaklaşmak var dersek yanılmamış oluruz.
Aşırı denetim, bizi, pasifleştiriyor. Aşırı hoşgörü, bizi, şımartıyor, bizim olgunlaşmamızı engelliyor.Aşırı kötülüklerin hepsi bir… Aşırı öfke ve sevgiden kaçmak lazım. Sükûnette selamet olması bu yüzden değil mi zaten.
Her anın, her durumun kendine has özellikleri var, bunun da bir süresi var; işte mesele o süreyi tam anlayıp süreci öyle yönetmek. Bu bazen kriz de olur; olsun varsın. Ona da hazır olup onu da iyi yönetmeli o zaman.
Sadece işimizin peşinde olursak abartısız yaşarız.Sosyal sorumluluklarımıza dikkat edersek abartısız yaşarız. Tam da buradan hareketle abartma sanatını olumsuz düşünceler üzerinde değil olumlu düşünceler üzerinde kullanma zaruretimiz ayan beyan ortada işte.
Küçücük mutlulukları abartarak enerjimizi tazelemek mümkün…
Kıskananın kıskançlığı kendine; biz kıskanmayalım yeter.Haz ve hız dünyamızda itidali kaybetmeyelim yeter.
Olsun, her şeye rağmen aşırılıkları dengeleyeceğiz. Olsun, zıtları barıştıran ahengini sırrını arayacağız. Olsun, 'Bir çivi bir nal, bir nal bir tırnak, bir tırnak bir ayak, bir ayak bir at, bir at bir kumandan, bir kumandan bir millet kurtaracak.'
Olsun, dengine getireceğiz; dengiyle karşılaştıracağız. 'Kısa kesip denk yükleyeceğiz.'
Aşırıya kaçarak sıkmak da boşa umursamaz görünmek de... Kararında olabilmek ne güzel…'Tavuk, kaz gibi yumurta vereyim derken kıçını yırtmış.''Atla yarışan eşeğin canı çıkarmış.'
Evet, akortlu akortsuz olduğuna pek aldırmıyoruz. Aşırının sesi çok çıkıyor; aşırılığın hiç anlamı yok.
Hiçbir şeyde aşırıya kaçılmamalı… Hiçbir şey tek taraflı olmamalı… Her şeyde orta yolu gözetmek mümkün… Her şey yerinde ve zamanında yapmak mümkün…
Egoyu kontrol de etmek aşırılıktan kaçmak değil mi zaten.
Merakımızı abartmanın başımıza açmayacağı iş yok. Aman dikkat; değerliyi de değersizi de abartmayalım.
Abartılmış bir sevgi gösterisi, bizi, doyumsuz bir kişiliğe götürüyor.
Gelişmeyi engelleyen en önemli şeylerin başında aşırılık geliyor.Gelin pireyi deve yapma huyumuzdan vazgeçelim.
Hepimizin içinde bir çocuk yanımız var. İş bu çocuğa sahip olmakta…
Evet, evet; abartmadan da yaşayabiliriz değil mi?