Yüce Rehberimiz Kur'an-ı Kerîm'de ve Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Sünnet-i Şerifeleri'nde zekat ibadeti namaz ibadeti ile birlikte ifade buyrulmuştur. Bu durum, her iki ibadet arasındaki bağın kuvvetli oluşuna bir delil olmakla birlikte, kabûle layık derecede eda edildikleri takdirde Allahu Teala'ya olan imanın samimiyet boyutunu belirleyen önemli saiklerdendir. Çünkü, her iki ibadete hakim olan ruh, Allah'a yaklaşmak ve O'nun rızasını kesbetmektir.

Zekatın ibadet manasının yanında bir de yüce insanî hedefleri, üstün ahlakî değerleri ve iktisadî gayeleri vardır. Bu ulvî hedef, değer ve gayeler; zekatını veren olgun bir mü'min ile Rabbi arasında sağlam temeller üzerine bina edilerek kurulacak olan bir köprünün oluşumu için eşsiz birer vesile olacağı gibi, toplumu oluşturan bireyler arasında da güçlü manevî bağların tesisini sağlayacaktır. Bu hususa zekatını veren kimseler açısından bakıldığında; mülk ve servetin hakikatte gerçek sahibinin kim olduğunun idrakine varılması, kanaat duygusunun gelişmesi, hırs duygusunun törpülenmesi, kulluk bilincinin yüksek düzeyde tutulması, cimrilik hastalığından kurtulunup cömertlik erdemine nail olunması, hayır dua alınması, şefkat, merhamet, şükür, yardımlaşma, dayanışma gibi ahlak-ı hamîdeye dair olgun hasletlerin gelişmesi, mal sevgisinin gönlü meşgul etmesine mani olunması ve nihayette günahlardan arınıp ilahî rahmete erişilmesi gibi fevkalade neticeler husûle geleceği gibi, zekatın verildiği kimseler nezdinde de toplumu ayakta tutan manevî değerlere karşı duyulan saygının artması, bireyler arasında var olan ya da olması muhtemel kin ve düşmanlığın yerini sevgi ve merhamet duygularının alması ile çalışıp kazanmaya ve üretmeye dönük fikri olgunluğun oluşması sağlanacaktır.

Zekat ile helal kazançtan hak sahiplerine pay verildiği için mal ve servet temizlenmiş olacaktır. Bu bir bakıma biriktirilip, stok edilen malın zekat sayesinde kirden arındırılmasıdır. Nitekim, Kur'an-ı Kerîm'de (Tevbe, 9/103), Hz. Peygamber Efendimiz'e mü'minlerin mallarından zekatlarını alarak onların kendilerini ve mallarını temizlemesi emredilmiştir. Sözkonusu Âyet-i Kerîme'de ifade edilen temizliğin; bireysel, toplumsal ve malî yönden arınma şeklinde üç boyutunun olduğunu söylemek mümkündür. Diğer taraftan, zekat vermenin malı eksiltmeyeceği, bilakis, mal ve servetin bereketlenip artmasına vesile olacağını da husûsen belirtmek gerekir. Habîb-i Kibriya Efendimiz bu konuda 'Bir kişi temiz (helal) olan malından sadaka verirse –ki, Allah sadece temizi (helal olanı) kabul eder- bir tek hurma bile olsa Rahman onu kabul buyurur ve sizin bir buzağıyı veya tayı özenle büyüttüğünüz gibi, o sadakayı dağ kadar oluncaya kadar büyütür.'' (Müslim, Zekat', 63; İbn Mace, Zekat, 28) şeklinde ifadede bulunmuşlardır. Aksini düşünenler içinse, Allah'ın rahmet ve bereketini keseceğinin bilgisi 'Bir toplum mallarının zekatını vermezse, gökten yağan yağmurdan mahrum kalır. Şayet hayvanlar olmasaydı, yağmurdan hiç nasiplenemezlerdi''(İbn Mace, Fiten, 22)Hadîs-i Şerîfi ile verilmiştir.

Zekatın bireyler ve toplumlar arasında sevgi ve barış iklimini tesis etmesi, sınıflar arası gelir akışının sağlanması, direkt olarak fakirlik ve sermayeyi yatırıma yönlendirme yoluyla dolaylı olarak istihdam problemine çözüm olması, sosyal güvenlik ve dayanışmayı gerçekleştirmesi, servetin belli merkezlerde toplanmasını engellemesi ile mal ve serveti ekonomiye kazandırması gibi sosyo-ekonomik fonksiyonları da bulunmaktadır. Zekat ibadeti, mükelleflerince olması gerektiği gibi eda edildiği zaman, toplumiçi ve toplumlararası düzeyde sosyal, kültürel, ekonomik ve tabii ki stratejik anlamda ciddi sonuçları ortaya çıkmasına ve İslam Dininin amaçladığı rahmanî iklimin oluşmasına vesile olacaktır. Sonuç olarak, böylesine ulvî bir iklimde doğan, büyüyen ve gelişen nesiller alemlere rahmet Habîb-i Zîşan Efendimizin medar-ı iftihar evlatları olma lütfu keremine mazhar olacaklardır.


Yorumlar