Tanıtım, reklam, pazarlama ve algı gibi günümüzde olmazsa olmaz kavramlar günlük yaşamın bile anahtar sözcükleri durumundalar. Sadece şirketler için kullanılsa da siyasetten spora, ticaretten bireysel etkileşime kadar her alanda bu dört kavram oldukça değerli bir durumda.
Daha önce de örneklemiştim ama altını sıklıkla çizmekte fayda olduğunu düşünürüm: Yolu Çorum'a düşenler bilir, nereye giderseniz gidin her yerde ışıklı leblebi yazıları görürsünüz. Evet, tıpkı Las Vegas gibi kentin her yerinden estetikten yoksun, zevksiz şekilde leblebi yazılarına kent içinden ve çevre yolundan geçerken rastlarsınız.
Adeta Çorum Vegas adını almıştır, bu yüzden. Ama bu yer yer dalga geçilen, yer yer eleştirilen ve hatta zevksiz ve estetik yoksunu görülen bu uygulamanın tek bir şeye çok büyük hizmet ettiği gerçeğini kimse değiştiremez:
Çorum denince akla leblebi gelir. Ve bu kuşaktan kuşağa aktarılır. En alttaki kuşak da bu algıyı daha da oturtmak adına elinden ne gelirse yapar.
Eskişehir'i düşelim şimdi de… Coğrafi tescil belgesi almış ürünlerini mesela…
Çiböreğini, lületaşını, met helvasını…
Kentin içinden geçerken, çevre yolundan giderken, il sınırları içindeki herhangi bir dinlenme tesisinde bulunurken, tren garında, otobüs terminalinde hatta Hasan Polatkan Havaalanında bunlarla ilgili en ufak bir tanıtım, en ufak bir reklam, en ufak bir algı çalışması var mı?
Allah korusun mesela met helvası işini yapan birkaç firmamız kaldı. Onların sahiplerinin başına bir şey gelse, met helvasını üretecek kimse kalmayacak şehirde? Firmalarımız duyarsız, şehirli duyarsız, herkes duyarsız.
ÇORUMLU LEBLEBİCİDEN, İNÖGÜLLÜ MOBİLYACIDAN DERS ÇIKARALIM
İnegöllü bir mobilya üreticisi nakliye kamyonun arkasına İnegöl'ü size getirdik yazabiliyor, ama Eskişehirli mobilya üreticisi, Eskişehirli met helvacısı, çibörekçisi, lületaşçısı bunun bir reklamını dahi yapamıyor.
Şehir içinde bile bir tane reklam panosu yok.
Her şeyi yetkililerden bekleyen, reklamı bile yetkililerden uman, dükkanını açıp müşteri bekleyen bir düşünce içindeyiz.
Tembellik deryasında kulaç sallayıp duruyoruz.
Çorumlu bir leblebi satıcısı kadar bile değiliz.
İnegöllü mobilyacı kadar değiliz.
Bu yüzden bugün mobilyayı İnegöl'e kaptırdık. Bu tembellikle yarın çiböreği, met helvasını, lületaşını da başka illere kaptıracağız.
Hepimizin rekabet koşullarını iyi bilip, Çorumlu leblebiciden, İnögüllü mobilyacıdan ders çıkarmamız lazım.
Eğer bugün olduğu gibi sessiz kalıp gelişmeleri takip etmeye devam edersek, örneğin;
Çiböreğin kralı Afyon'da
'En güzel met, Bursa'da' sloganlarına önce gülümseriz sonra da bir bakmışız, elimizden uçup gitmiş.