Hilm, insanın tabiatında olan yavaşlık, yumuşaklık, yumuşak huyluluk, sakinlik, olgun tavır takınmadır. İslam ahlakında güzel huylardan biri olarak kabul edilmiştir. Bu niteliği kendinde bulundurana 'Halim'adı verilir. (Hasan Akay, İslami Terimler Sözlüğü, s192)
Cürcani, hilmi öfke anında sakin olmak ve zalime verilecek karşılığı ertelemek olarak açıklamıştır. 'Halim kimse duygularını frenlemesini, ne olursa olsun canını sıkmayıp sakin kalmasını bilir. Ancak bu açıklama bizi hilmin pasif bir özellik olduğu şeklinde yanlış bir fikre götürmemelidir. Tersine ruhun öyle aktif ve olumlu gücüdür ki, insan onunla kendisini şaşkına çevirecek olan ihtirasına gem vurabilir. Halim o kimsedir ki, istediği zaman her şeyi yapabilecek kuvveti olduğu halde onu dizginler, ona hakim olur. Kendisini zorbalıktan alıkoyacak güce sahiptir' (İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, s 195-196).
Mehmed Akif: 'Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum,
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum' dizeleriyle yumuşak tabiatın hayır demeye engel olmadığını ortaya koymaktadır.
İmam Gazali'ye göre ise hilm öfkeyi yutmaktan daha üstün bir haslettir, öfkenin kabarmaması durumudur. Aklın kelam ve bedeni istila etmesinin delaletidir. Öfke kuvvetinin kırılması ve akla teslim olmasıdır.' Cehalet, en ufak bir kızgınlık anında iradesini kaybedip parlayan, kontrolsüz bir ihtirasla öfkesine kapılıp, sonucu düşünmeden körü körüne atılan, sorumsuz kimsenin davranışıdır. Bu insan doğru düşünme ölçüsünü yırtıp kendisini öfkesinin peşine düşürür. Hilm ise cehalet kavramının tam zıddıdır. Hilm cehalet patlamasını dizginleyebilen insanın ahlakıdır. Hilm üstün bir akıl gücünün işaretidir.' (İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, s 193-195)
'İlim ancak öğrenmekledir. Halimlik de halimliğe kendisini zorlamakladır. Kim ki hayrı kastederse ona hayır verilir. Şerden sakınan bir kimse ise şerden sakındırılır.' (Taberani) hadis-i şerifiyle Allah'ın Rasülü ilmin kazanılmasının yolunun öğrenmek ve bu hususta zahmete katlanmak olduğu gibi hilm sıfatının kazanılmasının yolunun kendini halimliğe zorlamak ve onun ağırlığına katlanmak olduğuna işaret eder.Özellikle öfke halinde ortaya çıkan şiddetli hale karşı sakin olmayı öğütlemekte, sert tavrın ve sözlerin insanın ahlakını kötüleştirdiğini vurgulamaktadır.
Kur'an'da da Hz İbrahim'in çok yumuşak huylu ve sabırlı, yufka yürekli olduğuna işaret edilmektedir. Babasının kendisine olan zulmüne rağmen ona karşı halim davranmış, ona dua etmiş, onun için mağfiret dilemiştir.
Hilm Allah'ın kulları ile olan ilişkisinde ve insanların birbirleriyle olan ilişkisinde ortaya çıkan bir kavramdır. İnsanlara karşı iyi muamele ve güzel söz söyleme İslamın prensiplerindendir. Toplumun huzuru, toplumun fertlerini teşkil eden aile ocaklarının huzur ve saadetine bağlıdır. Toplumu bir binaya benzetirsek aile o binanın taş ve tuğlalarıdır. Toplumların sağlamlığı huzur ve saadeti onu teşkil eden ailenin saadetiyle yakından ilgilidir. İnsanın hususi cenneti olan aile hayatının huzur ve saadetinin devamı için de eşlerin öncelikle birbirlerine karşı sevgi saygı çerçevesinde hilm ile muamele etmeleri gerekmektedir. Ev halkına güzel söz söylemek, problemleri büyütmemek, dargın durmamak, aile fertleriyle istişare etmek, kusurları affetmek, şiddet göstermemek, hatalara tolerans ve müsamaha nazarıyla bakmak, şefkat ve merhamet esasına göre hareket etmek sağlıklı ve mesut bir ailenin tesis ve devamında olmazsa olmaz şartlardandır.
İki Kuşak Sahibi
ESMÂ BİNT EBÛ BEKİR (R.A.)

O babasının kızı idi. Onun gibi dürüst, onun gibi güvenilir… Dostluğu babasının dostluğu, sırdaşlığı babasının sırdaşlığı gibiydi. Onun gibi sadık, onun gibi sıddık… Her ikisi de ona iman eden bir avuç mümin arasındaydı. İmanı, inanmanın verdiği cesareti, Allah Resûlü'ne sadakati hep birlikte tatmışlardı. O, babasının ilk göz ağrısı, Ebû Bekir'in (r.a.) kızı Esma'ydı.
Gün geldi, Ebû Bekir'in (r.a.) kızı Esma'nın lakabı, ismini yendi. Peygamberin koyduğu isim, babasının koyduğu ismin önüne geçti. 'Zatunnitakayn (iki kuşaklı)' lakabı, Esma'ya sıcak bir Mekke gününün hediyesiydi: O gün, her zamanki gibi çok sıcak bir öğle vakti yaşanıyordu. Mekke sokakları bomboştu. Âdetleri olduğu üzere Mekkeliler günün en sıcak anlarında öğle uykusuna sığınmışlardı. Bir kişi hariç: Allah Resûlü, Mekkeli müşriklerin zulümlerinden kendisini ve müminleri kurtaracak yolu haber vermek için en yakın arkadaşının evine gelmiş ve ona kendisine yoldaş olmayı teklif etmişti. Bu gece gizlice Medine'ye hicret edeceklerdi. Esma ve kendisinden on yaş küçük kardeşi Âişe, bu iki dost için hemen yol hazırlıklarına başladılar. Deriden bir torbaya yiyecek, bir kaba da su koydular. Fakat bunların ağzını bağlamak için bir şey gerekliydi. Esma hemen elbisesinin kuşağını çözdü ve iki parçaya böldü. Biriyle yiyecek torbasının, diğeriyle de su kırbasının ağzını bağlayıverdi. Onun bu samimi gayreti, Allah Resûlü'nün dikkatini çekti ve memnuniyetini, 'Allah bu kuşağının karşılığında cennette sana iki kuşak versin.' sözleriyle dile getirdi. Bundan böyle Esma bint Ebû Bekir, 'iki kuşak sahibi' olarak bilindi.
Esma'nın adımları, Allah Resûlü'nün adımlarını takip etti. Varını yoğunu gözünü kırpmadan ardında bırakan Esma, hamile olduğu halde Medine yollarına düştü. Çetin bir yolculuğun ardından Kuba'ya varan Esma, Müslümanlara hicretin ilk bebeğini armağan etti. Esma ile sevgili eşi Zübeyr b. Avvam'ın oğlu 'Abdullah b. Zübeyr' Müslümanların en küçük muhaciri idi. (Buharî, Akîka, 1) Esma, çok sevdiği Allah Resûlü'nün hep yanı başındaydı. O, hicret ettiyse Esma Mekke'de duramazdı. O, Hudeybiye'deyse Esma da oradaydı. O, fetih için Mekke'ye yöneldiyse Esma onun bir adım arkasındaydı. Nihayet Veda Haccı'nda Esma, Nebî'ye kulak veren binlerce kişi arasındaydı. Onu dinlemek, ondan hep daha fazlasını öğrenmek, öğrenmek için çekinmeden sorular sorabilmek ve aldığı cevapları hafızasına nakşetmek Esma'nın hayatının gayesiydi. Böylelikle o, peygamberinden imanı, ihlası, sabrı, cesareti öğrendi. Saymadan vermeyi, cömertliği, azla yetinmeyi, müşrik dahi olsa anneye hürmeti hep Allah Resûlü'nden öğrendi. Peygamber'e bağlılığı, itaati, sadakati ise onun yol arkadaşı sevgili babasından öğrendi. Çünkü o, Ebû Bekir es-Sıddîk'ın kızı idi. (Sahabe Hatıraları DİB yay. Syf. 71)
MEAL OKUYORUM

'O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.' (Âl-i İmran; 159)
GÜNÜN DUASI

'Allah'ım! Yardım edecek olan sensin. Sonunda sana ulaşacağız. Allah'ın yardımı olmaksızın kudret ve kuvvete ermek mümkün değildir.' (Tirmizi, Deavat, 88)
HER GÜNE BİR HADİS

'Güçlü adam, güreştiği insanları yenen değil, öfkelendiği zaman öfkesini yenen kimsedir.' (Buharî, Edeb 76)
BİR SORU-BİR CEVAP

Bir öğrencinin burs olarak aldığı para nisap miktarına ulaşırsa zekat vermesi gerekir mi?
Bir yıllık borcu ve temel ihtiyaçları dışında 80.18 gr. veya daha fazla altına veya bu değerde para veya ticaret malına sahip olan bir kimse, buna malik olduğu günden itibaren üzerinden bir yıl geçtiğinde, zekat vermekle yükümlü olur (Mevsılî, el-İhtiyar, I, 330). Zekata konu olan paranın alınan yardımlardan ve burs paralarından oluşması durumu değiştirmez (Fetvalar, DİB Yay. syf. 238)