Aile ortamı insanın sadece beslenip büyütüldüğü yer olmayıp, kişilik kazandığı ahlaki değerleri öğrendiği manevi olarak olgunlaştığı ve eğitimin başladığı en önemli kurumdur. Ailede inanç, ibadetler, manevi değerler ve davranışlar, örneklik ile gelecek nesillere aktarılır. Okul öncesi dönemde aile içerisinde ibadetlere şahit olan, zaman zaman da tecrübe ederek güzel hatıralar biriktiren bir çocuk daha sonraki dönemde ibadetleri bilgi düzeyinde öğrenmeye ve uygulamaya da hazır hale gelmektedir. Namaz, oruç ve Kur'an tilavetleri ile ibadet hayatının yoğun olarak yaşandığı bir ay olan Ramazan ayı çocuklara dini değerler konusunda eğitim vermek, irade terbiyesi ve davranış muhasebesini öğretmek için fırsatlar sunmaktadır. Çocuklar Ramazan ayını öncelikle yetişkinlerin sunduğu manevi atmosferle tanırlar. Anne babanın Ramazan ayındaki ruh hali, tavır ve davranışları, çocuğun Ramazan ve orucu anlamasını sağlar. Çocuklar için en önemli nokta Ramazan ile ilgili güzel hatıralar biriktirmek ve olumlu izlenimler edinmektir. Ayrıca ibadet eğitimini kazandırmak için de bir fırsattır Ramazan. Çocukların yaşlarına ve durumlarına göre bir kaç saat bile olsa oruç tutmaları ve yetişkinlerin tecrübelerine ortak olmaların kendilerini değerli hissetmelerini sağlar. Oruç tutmak aynı zamanda bir irade eğitimidir. Çocuğun oruçla yaşadığı bu irade eğitimi onun istediği her şeyin istediği anda olmayacağını, sırasını ve zamanını beklemeyi, sabrı ve teslimiyeti öğrenmesini sağlar. Aile büyüklerinin taklit etmeyi seven ve taklit ederek öğrenen çocukların yanında namaz kılmaları, çocuklara seccadelerinde yer açmaları, onlar için küçük seccadeler hazırlamaları çocuklara namazı sevdirecektir. Ramazan aynı zamanda paylaşma ve yardımlaşma ayıdır. İhtiyaç sahiplerinin halini daha iyi anlamamızı sağlayan bu ayda çocukların anne babalarının yardım faaliyetlerine şahit olmaları, hatta zaman zaman bu yardımlaşmaya ortak olmaları iyilik yapmanın nasıl hissettirdiğini onlara öğretecektir. Çünkü iyilik ancak yaşanılarak sevilir, tekrarlanarak öğrenilir ve davranışa dönüşür. Ramazan ayı çocuklara bu melekeyi kazandırmak için fırsatlar sunmaktadır. Ramazan ayı aile olduğumuzu en çok hissettiğimiz, aile bireylerine birlikte vakit geçirme imkanları sunan bir aydır. Ramazan'a hazırlık için yufkalar açılır, erişteler kesilir ve yapılan tüm bu hazırlıklar ev halkını birbirlerine yaklaştırır. İftar ve sahur sofraları, bu sofralarda birlikte edilen dualar, ev içerisinde cemaatle kılınan vakit ve teravih namazları aileyi birleştirici bir role sahiptir ve aile olma bilincini daha derinden hissettirir. Aynı zamanda bir nedamet ve bağışlanma iklimi oluşturan Ramazan insanın eksiklerini, hata ve ihmallerini farkedip düzeltmesini sağlar. Bu vesileyle kişinin aile içerisinde eşiyle, çocuklarıyla ilişkisini gözden geçirmesi, yanlışlarını tespit ederek düzeltmesi tevbe ayının aile içerisindeki ilişkilere yansıması olarak kabul edilebilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) 'Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu gün kötü söz söylemesinve başkaları ile tartışmasın. Eğer birisi oruçlu bir kimseye söver ve sataşırsa 'Ben oruçluyum' desin.' buyurmaktadır. Daha ziyade evlerimizde, ailelerimiz ile beraber geçireceğimiz bu ay birbirimize daha çok sabır gösterdiğimiz, kötü söz ve davranışlardan uzak durduğumuz bir ay olmalıdır.
Resûlullah'a En Çabuk Kavuşan Kıymetli Validemiz:
ZEYNEB BİNT CAHŞ

Allah Resûlü'nü kaybetmenin hüznüyle doluydu yürekler. Hane-i saadette de hüzün vardı. Aynı zamanda bir merak içindeydi müminlerin anneleri. 'İçinizden bana en çabuk kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.' demişti Alemlerin Efendisi onlara hayattayken (Müslim, Fedailü's-sahabe, 101). Acaba kimi kastetmişti; içlerinden hangisi diğerlerinden daha önce kavuşacaktı o gül yüzlü nebiye? Resûlullah'ın kıymetli eşleri bu sorunun cevabını bulmak için, ne zaman bir araya gelseler duvar kenarında kollarının uzunluğunu ölçmeye koyuluyorlardı. Bu durum bir süre böyle devam etti. Zihinleri meşgul eden bu bilmece, Zeyneb bint Cahş'ın ölümüyle çözülüverdi. Boyu pek de uzun olmamakla birlikte cömertliği ve ihtiyaç sahiplerini görüp gözetmesiyle meşhur olan bu hanımın vefatıyla anlaşıldı ki, 'kolu en uzun olan', 'en çok sadaka veren' demekti.
Zeynep bint Cahş, Allah Resûlü'nün halası Ümeyme'nin kızıydı. Hz. Peygamber s.a.v. onu, köleyken azat ederek evlat edindiği Zeyd b. Harise ile evlendirmek istemişti. Toplum içerisinde saygın bir konumda olan Kureyş kabilesinin en seçkin ailelerinden birine mensup Zeyneb bint Cahş, bu teklife sıcak bakmasa da o dönemde nazil olan 'Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.' (Ahzab, 33/36) ayeti doğrultusunda Resûlullah'a karşı gelmek istememiş ve Zeyd (r.a.) ile evlenmeyi kabul etmişti. Cahiliye adetlerinde hür bir kişi, azat edilmiş bile olsa köle statüsünde olan biriyle evlenemezdi. Dolayısıyla bu evlilik, hür ve köle ayrımına odaklanmış cahiliye anlayışına darbe vuran önemli bir olaydı. Fakat zaman içerisinde iki genç arasında çıkan anlaşmazlıklar had safhaya vardı, Resûlullah'ın barış tavsiyeleri artık sonuç vermiyordu ve sonunda boşanma yoluna gidildi. Resûlullah'ın takdiri karşısında kendi tercihinden vazgeçen, ancak bu birliktelikte huzur bulamayan Zeyneb bint Cahş'a müjde olacak haber, vahiyle geldi: '...Biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestiğinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. (Ahzab, 33/37).
Bu ayetle Zeyd b. Harise'den ayrılan Zeyneb (r.a.), Resûlullah'a eş olmakla kalmıyor, müminlerin anneleri arasında eşsiz bir konumu haiz oluyordu. Evlilikleri boyunca bu hususu dile getiren Zeyneb (r.a.), 'Sizleri (Hz. Peygamber ile) kendi aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Yüce Allah evlendirdi.' sözleriyle Hz. Peygamber'in diğer eşlerine karşı övünürdü. (Buharî, Tevhîd, 22) Zeyneb'in (r.a.) ilk evliliği gibi bu ikinci evliliği de inananlar için bir mesaj niteliğindeydi. Zira Yüce Allah, elçisine Zeyneb bint Cahş'ı nikahlayarak cahiliye toplumunda mevcut 'evlatlıkların boşadığı hanımla evlenememe' adetini kaldırdığını ilan ediyordu. İbadete düşkünlüğü ve hayır işlerindeki gayretiyle ön plana çıkan Zeyneb bint Cahş, Hz. Peygamber'in en sevdiği hanımlarındandı. Deri tabaklama, deri dikme ve boncuk dizme gibi işler yapar, kazandığı parayı Allah yolunda harcardı. Hz. Ömer'in halifeliği sırasında kendisine tahsis ettiği gelirin tamamını yoksullara dağıtmıştı. Onun vefat haberini alan Hz. Âişe ise üzüntüsünü şu sözlerle dile getirmişti: 'Övgüye layık, ibadetine düşkün, yetim ve dulların sığınağı gitti.' (İbn Sa'd, Tabakat, VIII, 87) Bu güzel özellikleriyle Resûlullah'ın nazarında özel bir yeri olan Zeyneb validemiz, vefatından sonra da ona en çabuk kavuşan eşi oldu. (Sahabe Hatıraları DİB yay. Syf. 51)
MEAL OKUYORUM

Allah bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Nur Suresi, 45)
GÜNÜN DUASI

'Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de iyilikler ver. Bizi cehennem azabından koru.' (Bakara Sûresi, 201. ayet)
HER GÜNE BİR HADİS

'İnsan, kardeşine yardım ettiği sürece Allah da ona yardım eder' (Müslim, Zikir 38).
BİR SORU-BİR CEVAP

Akupunktur tedavisi orucu bozar mı?

Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar ibadet niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle yapılan bir ibadettir (Bakara, 2/187). Akupunktur, vücutta belirli noktalara iğne batırarak çeşitli hastalıkları tedavi etme metodudur. Orucu bozan şeyler kapsamında olmadığı yani vücudu beslemesi ve gıdalandırması söz konusu olmadığından akupunktur yaptırmak orucu bozmaz. (Fetvalar, DİB Yay. syf. 281)